Jeff Goodell, Su Mutlaka Gelecek isimli kitabında, “Okyanuslar, Dünya şehirlerini esir almaya geliyor ama buna hazırlıklı değiliz” diyor.
- Uzmanların tahminlerine göre, yüzyıl sonunda deniz seviyesinde 60 cm ila 2,5 m arasında bir artış görülebilir.
- Miami ve New York gibi bazı şehirler, deniz taşması sonucu meydana gelen seller ile boğuşmaya çoktan başladı ve pek çok şehirde denizler, fırtınadan sonra daha sık taşıyor.
- Şehirler elbette hazırlık için pek çok şey yapıyor ama su seviyelerinin artması konusunda yazılan bir kitap, denizlerin şehirlerimizi daha çok dönüştüreceği iddiasında bulunuyor.
Suyun üzerine şehirler inşa ettik.
Miami, New York, Tokyo, Mumbay, Lagos, Los Angeles; Dünya üzerinde nereye bakarsak bakalım, insanların yerleşim yerlerini kurarken, ”yerleşmek istediğimiz yerler denize bakmalı” şeklinde bir karar vermiş olduklarını görebiliriz. Örneğin, ABD nüfusunun yüzde 40’a yakın bir kısmı sahil bölgelerinde yaşıyor. En arzu edilen ve en pahalı yerleşim yerleri sahil bölgelerinde ve bunlardan en iyileri, okyanusa en iyi girişi olanlar.
Ancak okyanus kenarındaki yerleşim yerleri, yükselen deniz seviyeleri karşısında gün geçtikçe daha savunmasız hale geliyor. Gazeteci Jeff Goodell, Su Mutlaka Gelecek: Yükselen Denizler, Batan Şehirler ve Medeniyet Dünyası’nı Yeniden Kurmak isimli kitabında bu konuyu detaylı bir biçimde ele alıyor.
Goodell kitabında, Dünya üzerinde giderek artan deniz seviyelerine nasıl adapte olacaklarını saptamaya çalışan şehir ve kasabalara seyahat ediyor. Küçük Alaska köylerine, Batı Afrika kıyısında bulunan mega şehir Lagos’a gidiyor ve sonra kitabın rotasını bir uçtan diğer bir uca kaydırarak, okyanusu şehirden uzak tutma çalışmalarının pek çok yöntemini en iyi şekilde sergileyen, kentleşmiş bir yere, Miami’ye çeviriyor.
”Bugün bildiğimiz haliyle Miami’yi, yüzyıl sonunda nasıl bulacağımız hakkında gerçekçi bir senaryo mevcut değil” diyor Goodell. Geniş, alçak yerleşimli ve kara bölgesinin tepesinde, fırtınaya eğilimli bir sahil şeklinde inşa edilmiş bir şehrin, halihazırda deniz seviyesinin yükselmesi durumunda ne yapacağı, kısmen karmaşık bir durum. Miami’nin ilgilenmesi gereken ciddi deniz seviyesi yükselmesi problemlerinin olduğu söylenebilir.
Şehir; ya da teknik olarak başka bir komşu şehir olan Miami sahili, tamamen yok olmayacak veya şu an orada yaşamakta olan milyonlarca insan başka yerlere taşınmayacaklar. Dönüşüm, uyum ve mühendislik, bazı insanların kalmasına imkan tanıyacak.
”Fakat, kalmanın tehlikesi sürekli artıyorken taşınmak zorunda kalacak pek çok insanın olacağı da bir gerçek” diyor Goodell. Bunun nedeni, örneğin finansal tehlikelerin artması olabilir; çünkü bankalar, sele yatkın bölgelerdeki evlere mortgage kredisi açmak konusunda pek istekli olmayacaklardır. Ayrıca ortada fiziksel tehlikeler olabilir, çünkü daha yoğun fırtınalar, zaten yükselmiş olan suların üzerine bir de tehlikeli taşkınlar getirecekler.
Dünya üzerinde, Sandy Kasırgası’nı görmüş olan New York şehrinden Pasifik’teki tüm adalara kadar, çeşitli yerlerde yaşamakta olan toplumların başına gelmesi muhtemel senaryo aşağı yukarı bu şekilde. Elbette olası sonuçlar, zararları azaltma çabalarının ne kadar etkili olabileceği ile de bağlantılı.
Su Seviyelerinin Yükselmesi Hangi Sorunlara Neden Olur?
Deniz seviyelerinin yükselmesi söz konusu olduğunda, her şehrin karşısına farklı sorunlar çıkabilir. Jeolojik sebeplerden ötürü, su seviyeleri bazı yerlerde (örneğin, Güney Florida’da) diğerlerine kıyasla daha hızlı yükseliyor.
Örneğin New Orleans, Louisiana ve Norfolk Virginia gibi şehirler, üzerine inşa edildikleri zeminin türüne göre, su seviyelerinin yükselmesi ile kıyı çökmesi diye bilinen bir süreç sonucunda, deniz seviyesine göre yükseklik (rakım) kaybediyorlar. Miami ve Güney Florida için böyle bir sorun bulunmuyor, çünkü bu şehirlerin altındaki zemin çoğunlukla kireç taşından oluşuyor.
Fakat bu durum da başka bir soruna yol açıyor. Kireç taşı gözeneklidir, yani su alttan yükselip yukarı doğru çıkar. Hollanda’da yapılmış olduğu şekliyle, yükselen suları dışarıda tutabilecek duvarlar inşa etmek buralar için olanaksız.
Yine de, deniz seviyelerindeki yükselmeler söz konusu olduğunda, bütün şehirlerde birden ortaya çıkan bazı ortak noktalar da yok değil. Bunlardan çoğu, konunun şehirler için ne ifade edeceği ile derinlemesine ilgilenmeyen bazı kişileri şaşırtabilir.
Miami gibi şehirlerde güneşli günlerde görülen, kısmen yüksek dalgaların getirdiği sel suları, ”temiz deniz suyu” değil. Sular, kanalizasyonlardan ve kanalizasyon şebekeleri üzerinden geliyor ve beraberinde pislikleri de getiriyor.
”Kentsel bölgelerde şehre dolan sel suları, üzerinde jet ski ile dolaşabileceğiniz, berrak mavi bir su olmayacaktır,” diye yazmış Goodell kitabında. ”Bu sular koyu renkli, pis kokulu, bazı yerlerde virüsler ve insan dışkısı dahil, organik ve inorganik bileşiklerle kirlenmiş sular olacaktır.”
Diğer bir etmen de, deniz seviyesindeki artış az olsa bile etkisinin büyük olabilmesidir. Büyük fırtına olayları yokken artık daha sık meydana gelen bazı sellere ”tehlikeli seller” deniyor. Fakat deniz seviyesinde az miktarda bile meydana gelen bir değişikliğin yol açabileceği devasa sorunlar düşünülürse, bu terim yanlış kullanılıyor olabilir. Erozyon, binaların aşınma ve deniz suyunun içme suyu tedariklerini kirletme tehlikesini artırıyor.
Deniz seviyelerinde bir miktar artışın görüldüğü yerlerde, bu oranın sabit kalacağı da düşünülmemeli. Goodell’in belirttiğine göre, Dünya’nın jeolojik tarihçesini inceleyen araştırmacılar, deniz seviyeleri bir kez yükselmeye başladığında bir ”eğilim” oluştuğunu ve genelde bunun arkasından kısa bir sürede çok büyük bir artışın geldiğini söylüyorlar. Jeolojik dönem olarak düşünürsek, bunların meydana gelmesi on yıllarca hatta yüzyıllarca zaman alabilir. Fakat bazı uzmanlar, böyle bir eğilime giriyor olabileceğimizi düşünüyor.
Suyu Dışarıda Tutabilir miyiz?
Goodell’e göre, bu aşamadan sonra deniz seviyesi artışlarını durdurmamız imkansız; bu nedenle onunla nasıl başa çıkacağımızı bulmak zorundayız.
Atmosfere çoktan, deniz seviyelerinin bir miktar yükselmesini garantileyecek kadar fazla karbondioksit saldık. Salımların mümkün olan en kısa sürede durdurulması, sorunun daha kötüye gitmesini bir miktar önlese bile, incelediğiniz modele göre Dünya’nın büyük bir kısmında yüzyıl sonuna kadar 60 cm – 2,5 m arası bir deniz seviyesi yükselişini pek fazla değiştirmeyecektir.
Yine de, bu konuda çalışma yapan başkaları da var. Örneğin Manhattan’ın bazı bölgeleri, adanın alçak kesimlerini çevreleyecek Büyük U adlı bir dizi sistemle korunacak. Miami Plajı’nda bazı kısımlarda yollar yükseltilmeye başlandı, pompalar kuruldu ve binaların da gerekli olduğunda yükseltilmesi konusu gündemde. Doğu Kıyısı boyunca yer alan plajlar, okyanus aşındırdıkça yeni kumla doldurulmaya başlandı.
Ancak ne olursa olsun, suyu her yerden uzaklaştıramayız. Bazı durumlarda insanlar taşınmak zorunda kalabilirler; daha ziyade düşük gelir grubundaki kimseler, kaynakları yetersiz olduğu için muhtemelen kalmak ve çabalamak durumunda kalabilirler.
”Ben yerleşim yerlerinin bunu ciddiye almaya başlamalarını istiyorum; Miami gibi yerleri hayatta tutmak için yapılacak planlamalar belli bir zaman alacaktır” diyor Goodell.
”Yeni şehirlerin yüzen alt yapıları olabilir ya da olağanüstü olaylar karşısında kritik alt yapıları güvende tutacak yöntemler uygulanabilir. Yaratıcı fırsatlar çoktur” diyor Goodell. ”Ama eski şehirler, artan su seviyelerine kendilerini adapte etmekte daha çok zorlanacaktır. Bazı mahalleler ve topluluklar taşınmak zorunda kalacaklar.”
”Kitaptan beklentim, insanların farklı şekilde yaşamak zorunda olduğumuzu anlamasıdır” diyor Goodell.