Sıcaklık ortalamaları yükselmeye devam ederken, orman yangınlarının da yıllık yüzde 650 artış göstermesi bekleniyor.
2013 yılında ABD’nin Arizona eyaletinde yangına müdahale eden 19 itfaiye eri, tahmin edilemez bir hızda ilerleyen alevlerin ortasında kalmış.
Ne yazık ki hiçbiri kurtulamamış.
1933’ten bu yana, tek bir yangında en fazla itfaiyeci bu olayda hayatını kaybetmiş.
Aynı yıl Sierra Nevada eyaleti o zamana kadarki en büyük yangınına (1.041 kilometrekare) şahit olurken, Kolorado eyaleti de tarihindeki en yıkıcı orman yangınlarını yaşamış; neredeyse 500 ev yok olmuş.
Endişeli Bilim İnsanları Birliği’ne göre 1980’li yıllarda ABD’nin batı eyaletlerinde yaklaşık 140 orman yangını görülürken, 2000 ve 2012 arasında bu oran 250 civarına çıkmış.
Söz konusu eyaletlerde, yangın mevsimi de uzamış ve 1970’lerde beş ay iken, günümüzde yedi veya daha fazla aya ulaşmış.
Bazı uzmanlara göre kuraklığın çok olduğu yıllarda yangın mevsimi aslında hiç bitmiyor.
Peki neden daha fazla yerde daha fazla yangın görülüyor?
Basit cevap: İnsanlar yüzünden. İlk olarak, 1980’li yıllara kadar yangının ekosistemler için iyi bir şey olabileceği bilinmiyormuş. Dolayısıyla itfaiyeciler yangın baskılama politikasına göre çalışmış.
Fakat yangınları önleyerek, ormanlarda çalı örtüsü oluşmasına imkan sağlamış ve sonrasında daha büyük yangınları körüklemişler. Bir diğer sebep ise iklim değişimi:
Gezegenin yükselen sıcaklık ortalamaları, hiç olmadığı kadar daha kurak, daha uzun ve çok daha olağanüstü yangın mevsimlerine sebep oluyor.
Son olarak ise şehirler genişliyor ve sınırları ile kenar mahallelerini yangına yatkın bölgelere itiyor.
Washington Üniversitesi’nde orman ekolojisi profesörü olan Dave Peterson’a göre son yıllarda dünyayı kasıp kavuran devasa yangınlar üç büyük “bileşene” indirgenebilir.
Bir orman yangınının felaket boyutunda olması için bol miktarda yanıcı madde, bu maddeleri kurutan bir kurak hava dönemi ve yangını başlatan bir şey olması gerekiyor.
Geçmişte ormanlık alanlarda yangın çıktığında, toprağın tazelenip ağaçların yeniden büyümesini sağlayacak kadar ölü yaprak ve ufak fidan bulunuyormuş.
“Ormanı sağlıklı tutmaya yarayan iyi yangın, orman zemini boyunca yanan ve ufak dalları, yaprakları, genç ağaçları yutan düşük yoğunluklu yangındır” diyor Field.
“Sıklıkla park benzeri biçiminde tarif edilen ormanlar meydana getirir.”
Fakat insanlar gitgide bu doğal alevlerin ortaya çıktığı ormanların yakınına taşındıkça, politikalar da değişmiş ve yangınların doğal güzergâhında ilerlemesine izin vermek yerine onları baskılamaya dönüşmüş.
Bu durum, yanıcı maddelerin giderek daha fazla birikmesi anlamına geliyor; öyle ki, ufak bir kıvılcım bile dev bir alev zinciri başlatabiliyor.
Yaz mevsimlerinin daha uzun ve daha kurak olmasına yol açan iklim değişimi, insanların çayırları biçmesi, mangal yapması ve arabalarını bu ormanların dibinde çalıştırması, üçüncü bileşenin (alev) daima kol gezdiği anlamına geliyor.
Mega yangınların da daha sık gerçekleştiği görülüyor.
Eğer bu değişimler ile mücadele edecek ve trajediden kaçınacaksak; uzmanların önce, aslında haklarında çok az şey bildiğimiz orman yangınlarını tamamen anlaması gerekiyor.
ABD Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) ile ABD Orman Hizmetleri kurumunun da içerisinde bulunduğu mühendislerden oluşan bir araştırma takımı, kontrollü yangınlar düzenleyip elde edilen verileri kullanarak yangın tahminlerini iyileştirmeyi sağlayacak bilgisayar modelleri geliştirmeye çalışıyor.
NIST mühendisleri, orman yangını koşullarına dayanabilen ve evleri daha güvenli hale getiren yeni inşaat malzemelerini test ediyor.
Bilim insanları yangınların nasıl daha iyi tahmin edilerek hafifletilebileceğini çözse bile, insanlar halen tehlikede.
Berkeley – California Üniversitesi’nde çalışan bir araştırma takımı, geçenlerde yangınları tespit ve takip eden uydular oluşturulmasını teklif etmiş.
Bu sayede, orman yangınlarına yönelik gelişmiş uyarılar sağlanabilir. Fakat bu uydular, muhtemelen en tehlikeli durumlarda pek fayda sağlamaz:
Ufak alevler, sürecin işe yarayamayacağı kadar hızlı yanan büyük yangınlara dönüşebilir.
Bunun yerine, insanları yangın başlamadan önce uyaran bir sisteme ihtiyaç var. NIST’te çalışan bilim insanları, geçenlerde orman yangını tehlikesi en yüksek olan bölgeleri işaretlemeye yarayan bir ölçek geliştirmişler.
Yabani Arazi ve Şehir Arayüzeyi Tehlike Ölçeği adı verilen bu ölçek, belli bir bölgedeki yangının şiddetini ve yıkıcılığını tahmin etmede kullanılabilir.
Sistem ayrıca yapı yasaları için yangın bölgelerindeki yeni inşaatlara ve sigorta masraflarına yönelik bilgi sağlayabilir.
Eğer deprem ve fırtına güzergâhlarında yaşamaya karar verirken prim yatırıyorsak, neden yangınlar için de olmasın?
Yöntem test edilip onaylanmış. Genel uyarılar işe yaramadığında, neden piyasayı kullanıp insanları yangın bölgelerinde bina yapmak gibi saçma işler yapmaktan caydırmayalım?
Tehlike ölçeği yürürlükte olmazsa sadece şanslı olmayı diler ve yanma tehlikesi giderek artan bölgelere taşınmaya devam ederiz.