İklim krizi ve sürdürülebilirliğin, gezegenin ve uygarlığın geleceği açısından en kritik konular olduğunu söylemek giderek kolaylaşıyor. Uygarlığın hemen tüm parçalarında ciddi sorunlar olduğu ortada: Toplumsal cinsiyetten iklim krizine, sosyal adaletten bölgesel eşitsizliklere ve çatışmalara kadar uzanan bir dizi sorun. Ve her bir sorun alanı, diğer alanlarla sıkı sıkıya bir ilişki içinde ve birbirlerini durmaksızın büyütüyorlar. Bu süreç ister büyük bir geçiş ve değişim dönemi olarak tanımlansın, isterse de uygarlığın bütünsel bir krizi, her koşulda üzerinde konuşmaya, anlamlandırmaya, araştırmaya daha açık bir ifadeyle BİLGİ’ye daha çok ihtiyacımız var. Bu bilginin üretildiği ya da üretilmesi gereken en önemli yapı da elbette ki AKADEMİ. Peki akademi, üniversiteler bu görevi yeterince yerine getirebiliyor mu? Ne oranda yerine getirebiliyor?
Bu dosyada bu soruların peşine düştük. Dünyada ve Türkiye’de akademik dünya, insanlığın birincil sorunları olan sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği konusunda neler konuşuyor, neleri tartışıyor, en çok hangi alanlarda çalışma var gibi soruların yanıtlarını aradık. Bu alanda çalışmalar yapan değerli bilim insanlarının görüşlerini aldık.
Ancak sadece yüzeysel bir bakışla bile, özellikle teknik alanlarda, daha açık bir ifadeyle fen bilimlerinde bu alanlara dair bilginin üretiminin daha hızlı yol aldığını söyleyebiliriz. İklim değişikliğinin mekanizmalarından toplumsal eşitliği sağlayacak kalkınma politikalarına, tarımın adaptasyonundan verimliliğin artırılmasına, geridönüşümün mekanizma ve teknolojisinden yenilenebilir enerjiye kadar birçok önemli alanda hızlı bir gelişme söz konusu. Kuşkusuz bu alanlardaki gelişmeler önümüzdeki dönemde daha da hızlanacak. Ama sonuçta her şey gelip yine toplumsal olana dayanıyor. İklim krizini de, açlığı da, eğitim eşitsizliğini de çözecek teknik süreçlere hakim olmamız yeterli olmuyor çünkü bu sorunları var eden ve geçmişi uzun yıllara dayanan, değişime direnen, katılaşmış bir toplumsal yapı ve örgütlenme var. O hiyerarşik ve katı yapı, siyasetten devlet bürokrasilerine, uluslararası ve ulus üstü yapılardan endüstrilere kadar her alana uzanıyor ve dönüşüm çabalarını sekteye uğratıyor. Ancak uygarlığın o kadar zamanı yok.
Şimdi her zamankinden daha çok bilgilerin birbiriyle tanışmasına ve nihayetinde de toplumsallaşmasına ihtiyacımız var. Bunun için de, başta bilim insanları olmak üzere, siyasetçiler ve toplumun tüm dinamik kesimlerinin, aktif iletişim süreçleri ve mekanizmaları geliştirmeleri artık temel bir zorunluluk.
Bu dosya çalışmasına başlama aşamasında akademi ve sürdürülebilirlik üzerine düşünmeye henüz başlamışken, Türkiye’nin akademik dünyasına bir bomba düştü. Türkiye’nin saygın ve üretken bilim odaklarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’ne, hiçbir demokratik teamüle ve kurumsal geleneğe uymayacak bir şekilde, dışardan bir ismin rektör olarak atanmasıyla, büyük bir protesto ve direniş dalgası ortaya çıktı. Sürdürülebilirlik konusunda da önemli çalışmalarıyla bilinen Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencileri, öğretim görevlileri, mezunları ve çalışanlarının katıldığı bu karşı duruş, demokrasi ve sürdürülebilirlik ilişkisi üzerine düşünmek için de oldukça anlamlı. Dosya biterken ise bir başka haber geldi: İklim değişikliği ve ekonomi ilişkisi üzerinde Türkiye’nin önemli isimlerinden sevgili dostumuz Prof. Dr. Etem Karakaya’nın üniversiteye döneceğini öğrendik. Bu dosyamızı, haksız bir şekilde KHK ile üniversiteden uzaklaştırılan Etem Hoca’ya ve onurlu direnişleriyle, pratik bir demokrasi ve sürdürülebilirlik dersi veren Boğaziçi Üniversitesi’ne adıyoruz…