Toplumsal organizasyonların üç ayağı var bildiğimiz üzere ezberden sayılan: Devlet (biz kamu yönetimi demeyi tercih ediyoruz ama zaten sorun da bu; devlet kamudan özerk bir alan haline geliyor büyük oranda), özel sektör ve sivil toplum. Dünyanın karşı karşıya olduğu devasa çevresel ve toplumsal sorunların bu üçü bir araya gelmeden, işbirliği yapmadan çözülmesi ise neredeyse imkansız. Ama hepsinin derininde yurttaşlar yok mu? Kamu ve özel sektör en nihayetinde üstyapısal ve temsili kurumlar ancak sivil toplum da arzularını, taleplerini ve birikimlerini doğrudan yansıtacak mekanizmalardan çoğunlukla yoksun… Tam da bu yüzden 20. yüzyıl, sağlıktan toplumsal refaha kadar önemli gelişmelere rağmen, devlet elitlerinin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda evrildi, biçimlendi. Ve bu durum da dar grup çıkarlarını ve kısa vadeli kazanımları büyütürken, eşitlikçi ve uzun vadeli toplumsal ve çevresel kazanımların gelişmesi büyük oranda aksadı. Bu kamusal denetimi sınırlı olsa da yapabilen ülkeler ve ulus üstü organizasyonların (bunun başında Avrupa geliyor) hem toplumsal hem de çevresel eşitlikte daha ileride olduğu görüyoruz. Buradan çıkarılacak temel ders, 21. yüzyılda, sivil toplumun güçlendirilmesi ve katılım mekanizmalarının etkinleştirilmesi, yaygınlaştırılması olmalı. Bu noktada ihtiyaç duyduğumuz bilimsel ve teknolojik ilerleme ve yaklaşımlar bile, halkların baskı ve denetiminin yokluğunda, cılızlaşıyor, etkisizleşiyor.
Dolayısıyla uygarlığın iklim krizinden yoksulluğa, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kamu sağlığına kadar ne kadar sorunu varsa, çözümlerinin arkasında güçlü bir halk katılımı ve güçlü bir sivil toplum organizasyonu ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu tüm dünya ülkelerinin çeşitli oranda sorunu ancak Türkiye için durum daha da vahim ve acil. Özgün toplumsal ve siyasal nedenlerle sivil toplumu yeni yeni gelişen Türkiye, ne yazık ki bu gelişmeleri de bir süredir kaybediyor (bkz. 26 Aralık’ta TBMM’den geçen ve hükümete dernekleri sorgusuz sualsiz kapatmak için olağanüstü yetkiler veren yasa). Sivil toplum katılımı olmadan gideceğimiz bir yol olmadığını devleti yönetenlerin bir an önce anlaması hayati öneme sahip. Bütün bu nedenlerle bu yılın ilk sayısında sayfalarımızı, Türkiye sivil toplumunun sürdürülebilirlik alanında çalışan temsilcilerine ayırdık.
Söz, sivil toplumun ve sivil düşünce kurumlarının… Binlerce kelebeğin havalanması ve kanat çarpışlarının bu sene bir “sürdürülebilirlik fırtınası” yaratması dileğiyle…
Çalışma kapsamında yapılan röportajlar:
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Greenpeace Akdeniz ekibi ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Küresel Denge Derneği Başkanı Dr. Nuran Talu ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz
YUVA Derneği Direktörü Erdem Vardar ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Mukim Temsilci Yardımcısı Seher Alacacı ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Yeşil Gelecek Derneği ekibi ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği Başkanı İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.
Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (Sustainable Development Solutions Networks – SDSN) Türkiye Koordinatörü Bahar Özay ile yapılan röportaja buradan ulaşabilirsiniz.