Kar & Buzul Suları ve Özellikleri
Buzul
Kutup bölgeleri ile yüksek dağların üst kısımlarında hiç erimeden kalan karların oluşturduğu doğa şekilleri buzul adını almaktadır. Günümüzde dünyanın neredeyse % 10unda buzulla karşılaşırız. Tahmin edilebilir ki, buzulların etki alanı daha çok kutuplara yakın yerler ve Arktik bölgelerdir. Genellikle buzullar, buz ve kar alanlarında donmuş olarak depolanmışlardır. Okyanusların ve denizlerin aksine, buzullardaki donmuş su aslında tatlı sudur. Yeryüzünde görülmekte olan buz tepeleri; buz, kar ve uzun dönem zarfında buzularda depolanan tatlı su, küresel su döngüsünün bir parçası olarak varlığını korur . Küresel ısınmanın daha kötü bir hâl almasına da bağlı olarak, buzulların erime hızı artmış ve bu erime nedeniyle insanların yaşam alanları tehlikeye girmiş bulunmaktadır. Erimenin devam etmesi sonucu olarak, ilerleyen zamanlarda denizlerin taşması ve pek çok yerleşim yerinin sular altında kalması beklenmektedir. Bu durum sadece yerleşim yerlerini değil, tarım bölgelerini de tehdit altına sokar.
Kar ve Yağmur Suları
Güneş ışığının etkisiyle yeryüzündeki su buharlaşır ve bu bağla da da gaz haline gelir. Gaz halindeki su da yükselmektedir. Yükseldikçe soğuyan ve basıncı azalan su buharı, havadaki toz parçacıklarına tutunarak, su damlası haline dönüşmekte ve ağırlıkları artmaktadır. Yeterli ağırlığa ulaşınca yer çekiminin etkisiyle yere düşmeye başlamakta ve yağmur olarak yeryüzüne dönmektedir. Dünyada yağmurun % 78’i tekrardan okyanusaların bölgesine yağmaktadır. Kış aylarında ise, güneş ışınları güçlü olmadığı için, bulutların bulundukları yüksekliklerde hava sıcaklığı çok düşük olunca, yükselen su buharı, sıvı hale geçmeden doğrudan buz kristalleri şeklinde kar olarak yeryüzüne düşmektedir. Yeryüzünün ihtiyacı olan suyun bir miktarını kar ve yağmur suları karşılamaktadır. Dünya ölçeğinde, yağmurdan ve eriyen kardan oluşan akış, suyun küresel hareketinin önemli bir kımını oluşturmaktadır. Bu nedenle kar ve yağmur yağışları aksi söylenemeyecek takdirde kritiktir.
Kar ve Buzul sularının yanında etkisi azımsanmayacak başka bir kaynak daha vardır ki, aralarındaki bağ sebebiyle konuşulmaya değerdir : Yeraltı kaynakları
Yeraltı Suları
Dünyada büyük miktarlarda su yeraltında depolanmaktadır. Yeraltı suyunun büyük bir kısmı, yerin yüzeyinden aşağı doğru süzülen yağıştan meydana gelir. Yeraltı sularını konuyla ilgili hale getiren de budur : kar ve yağmur yağışları. Yeraltı suyu için kullanılan
diğer bir kavram ise “aküfer”dir. Aküferler yani yeraltı suyu , tüm dünya suyunun büyük depolama yeridir ve tüm dünya insanlarının günlük yaşamlarının su ihtiyacı, yeraltı suyuna bağlıdır.
İnsanlık hatta canlılık tarihinin büyük bir bölümünde yeraltı sularından, yüzey sularının kıt olduğu kurak bölgelerde yararlanılmıştır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında patlayan su talebi nedeniyle, her kıtada ve bölgede büyük aküferlerin sularından faydalanılmaktadır. Aküferlerin daha fazla kullanılmasının arkasında, 1950 yılından bu yana sulu tarım uygulamasının artması yatmaktadır. Her yıl kuyulardan ve nehirlerden çekilen tatlı suyun üçte ikisi, sulu tarımda kullanılmaktadır. Sulu tarım yapılan toprak alanı açısından dünya birincisi ve dünyanın üçüncü büyük hububat üreticisi olan Hindistan’da yeraltı sularını çıkarmak için kullanılan tüp kuyuların sayısı 1950 yılında 3.000 iken, bu sayı 1990 yılında 6 milyona çıkmıştır. İnsanlığın suya olan ihtiyacı bakımından yeraltı suları büyük önem taşır fakat günümüzde sadece sulu tarım nedeniyle değil, endüstrileşmenin hızındaki artış nedeniyle de yeraltı suyunun kullanımı artmaktadır. Akarsular ve göller kullanım bakımından yetersizleşince, insanlar yeraltı sularına yönelmiş ve bu nedenle de aküferlerin sayısı azalmaya başlamıştır. Aküferler bu yoğun kullanım yüzünden dolduğundan daha hızlı bir şekilde boşalmaktadır. Ve geri beslenememektedir. Bu, insanlık için eğer önlenemez ise geri dönüşü olmayan bir felakete yol açacak önemdedir.