Yenilenebilir enerji projelerinin finansman maliyetinde ciddi düşüş yaşandı. Kömür santrallarının finansman maliyeti ise aynı dönemde %56 arttı.
Oxford Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen yeni araştırma, enerji projelerinin finansman maliyetlerini kredi marjları üzerinden ölçerek, bu maliyetlerin son 20 yılda ne şekilde değiştiğini değerlendiriyor. Araştırma, finans kuruluşlarının yenilenebilir enerji projelerini daha az riskli, kömür projelerini ise daha riskli gördüklerini ortaya koyuyor. Petrol ve doğalgaz projelerinin finansman maliyetlerinde çok az değişiklik görülüyor.
2007-2010 ile 2017-2020 dönemlerinin karşılaştırıldığı araştırmada, kredi marjlarının, onshore rüzgar santralları için ortalama %12, offshore rüzgar santralları için %24 azaldığı görülüyor. 2010-2014 dönemiyle 2015-2020 dönemi karşılaştırması, yenilenebilir enerji projelerindeki artış sonucunda, güneş, onshore rüzgar ve offshore rüzgar santrallarının finansman maliyetlerin 2015’ten bu yana sırasıyla %20, %15 ve %33 azaldığını ortaya koyuyor.
Araştırmada bölgesel farklılıklar da gözlemleniyor. Bu süre zarfında, Avrupa’da offshore rüzgar santrallarının finansman maliyetlerinde %39 düşüş yaşanıyor. Avustralya, Kuzey Amerika ve Avrupa’daki onshore rüzgar santralların finansman maliyetinde sırasıyla %41, %14 ve %11 düşüş yaşanıyor. Güneş santrallarının finansman maliyetinde ise, Kuzey Amerika ve Avrupa’da sırasıyla %32 ve %27 düşüş gözleniyor.
Yenilenebilir enerjilerin aksine kömür santralları ve madenlerinin kredi marjlarının, 2007-2010 dönemi ile 2017-2020 dönemini karşılaştırmasında, sırasıyla %38 ve %54 oranında keskin bir şekilde arttığı görülüyor. Bu eğilim, 2000-2010 ile 2011-2020 dönemleri karşılaştırmasında, sırasıyla %56 ve %65 artış gösteren kredi marjlarında da gözleniyor. 2000-2010 ile 2011-2020’yi kıyasladığımızda, kömür madenlerinin finansman maliyetlerinin en çok gelişmiş ülkelerde arttığını görüyoruz. Kredi marjları Kuzey Amerika’da %80, Avrupa’da %134 ve Avustralya’da %71 artış gösteriyor.
Ancak petrol ve doğalgaz finansman maliyetlerindeki değişiklikler çok daha karmaşık şekilde gerçekleşiyor ve son 10 yılda birçok projede yavaşlama görülüyor. Örneğin, doğalgaz çevrim santrallarının kredi marjları, 2000-2010 döneminden 2011-2020 dönemine gelindiğinde %68 artış gösteriyor. Bu artışın son 10 yılda gerçekleşen miktarının yalnızca %7 olduğu görülüyor. Aynı zaman diliminde (2007-2010 ile 2017-2020) kömür santrallarının kredi marjı %38 artış gösteriyor. Bölgeler arasında büyük farklılıklar görülüyor. Güneydoğu Asya’da doğalgaz çevrim santrallarının kredi marjlarında 2000-2010 ile 2011-2020 dönemi arasında %23 düşüş görülüyor. Ancak aynı dönemde Kuzey Amerika’da %16 artış yaşanıyor. 2007-2010 ile 2017-2020 dönemi karşılaştırıldığında, doğalgaz çevrim santrallarının kredi marjları Kuzey Amerika’da %28 düşüş gösteriyor.
Petrol ve Doğalgaz Kömürden Ayrışıyor
Petrol ve doğalgaz üretimine bakıldığında, 2000-2010 ile 2011-2020 dönemi karşılaştırmasında finansman maliyetlerinin kötüleştiği görülüyor. Son 10 yılda, kredi marjları önemli ölçüde istikrarlı seyrederek ve petrol ve doğalgaz üretimi için yalnızca %3 artış gösteriyor. Aslında, offshore petrol gibi belirli alt sektörlere yönelik kredi marjlarında önemli ölçüde (-%41) düşüş yaşanıyor. Bu durum, petrol ve doğalgaz üzerindeki mali kısıtlamaların, kömürle benzer şekilde gerçekleşmediğini ortaya koyuyor.
Raporun yazarlarından ve Oxford Sürdürülebilir Finans Programı’nın Direktörü Dr. Ben Caldecott, “Finansman maliyetlerinin genel maliyetin temel belirleyicisi olması nedeniyle bu durum, yenilenebilir enerji maliyetleri açısından iyi bir haber. Yenilenebilir enerji projelerinin düşüş gösteren kredi marjları, bu projelerin vergi mükellefleri açısından daha da ucuzlayacağı anlamına geliyor. Bu durum, enerji sektörünün hızla karbondan arındırılması açısından olumlu bir gelişme” diyor.
Oxford Sürdürülebilir Finans Programı’nda Sürdürülebilir Yatırım Performansı bölümü yöneticisi ve raporun baş yazarı Dr. Xiaoyan Zhou, “Gözlenen bu eğilimin devam etmesi ve petrol ve doğalgaz projelerinin sermaye maliyetinin kömür projelerindeki eğilimi izlemesi, dünyadaki petrol ve doğalgaz projelerinin kârlılığında çok önemli sonuçlar doğurabilir. Bu durum, atıl varlıkların oluşmasına ve refinansmanda önemli risklerin ortaya çıkmasına yol açabilir” diye konuştu.
Dr. Caldecott, enerji sektöründeki iklim bağlantılı enerji dönüşümü risklerinin, bazen uzak ve uzun vadeli riskler olarak değerlendirildiğini ifade ederken, “Bulgularımız, kömür projelerinin kredi maliyetlerinin arttığını ve yenilenebilir kaynakların kredi maliyetlerinin azaldığını ortaya koyarak, bu risklerin günümüzde maliyetlere yansıtıldığını gösteriyor. Önümüzdeki zorluk, bu durumun her coğrafyada aynı şekilde gerçekleşmediği ve iklim değişikliğiyle mücadele için gereken hızda kesinlikle gerçekleşmediği gerçeği. Özellikle, petrol ve doğalgaz projelerinin finansman maliyetlerinin artması gerekecek” dedi.