Uluslararası bir araştırma takımı, ummadığı bir yerde tek hücreli canlıların yaşadığını keşfetmiş.
Rhode Island Üniversitesi (URI) Yüksek Lisans Okyanusbilim Fakültesi’nde çalışan okyanusbilim profesörü Arthur Spivack,
“Su, Dünya’nın yüzeyinde 100 derece Celsius’ta kaynıyor ve biz 120 derece Celsius’taki çökeltilerde yaşayan canlılar bulduk” diyor.
Spivack, Japonya Deniz-Dünya Bilim ve Teknoloji Ajansı (JAMSTEC) ile Almanya’daki Bremen Üniversitesi Deniz ve Çevre Bilimleri Merkezi’nin (MARUM) 2016 yılında düzenlediği bu seferin jeokimya çalışmalarına önderlik etmiş.
Çalışma, Uluslararası Okyanus Keşif Programı’nın 370 sayılı seferinin bir parçası şeklinde yürütülmüş.
2016 yılında yapılan ve iki ay süren bu seferden elde edilen sonuçlar, dün Science bülteninde yayımlandı.
Bu haberin öncesinde ise Ekim ayında, deniz tabanının altındaki mikrobiyal çeşitliliğin Dünya yüzeyindeki kadar zengin olduğu duyurulmuştu.
Bu araştırmada çalışan ve Japonya deniz-dünya bilim grubu, Bremen Üniversitesi, Hyogo Üniversitesi, Koçi Üniversitesi ile Rhode Island Üniversitesi’nde görev yapan araştırmacılar, küresel çaptaki 40 bölgeden alınan çekirdek numunelerinde 40.000 farklı mikroorganizma tipi keşfetmişler.
Dün Science bülteninde yayımlanan araştırma, Japonya açıklarındaki Nankay Oluğu’na odaklanıyor. Bilimsel derin deniz gemisi Çinkyu, 120 derece Celsius sıcaklıktaki çökeltiye ulaşmak için 1.180 metrelik bir delik açmış.
Doktora programından yeni mezun olan bilim insanları Kira Homola ile Justine Sauvage’in de kendisine iştirak ettiği Spivack, yaşamı belirlemenin bir yolunun da metabolizma bulgusu aramak olduğunu söylüyor.
“Bu canlıların, yaşamalarına olanak sağlayan çökeltideki organik maddeleri kullandıklarına dair kimyasal bulgular elde ettik” diyor Spivack. Araştırma takımı, bölgenin sıcaklık düzenine yönelik de bir model geliştirmiş.
“Bu araştırma derin çökeltilerin, mümkün olmadığını düşündüğümüz yerlerde yaşam barındırabildiğini gösteriyor” diye ekliyor Spivack.
Keşif başlı başına heyecan verici olsa da; Spivack bu araştırmanın, diğer gezegenlerdeki sert koşullarda yaşam bulunma ihtimaline işaret edebileceğini söylüyor.
Çalışmaya göre okyanus tabanının derinliklerinde yatan çökeltiler, sert koşulların hüküm sürdüğü yaşam alanları. Sıcaklık ve basınç derinlik ile birlikte sabit şekilde yükselirken, enerji ikmali de giderek kıtlaşıyor.
Mikroorganizmaların, bu koşullara rağmen binlerce kilometre derinliklerdeki deniz yatağında yaşadıkları henüz 30 yıldır biliniyor. Biyosferin derinlikleri hâlâ tam olarak anlaşılmış değil.
Bu durum, şunlar gibi bazı temel soruları akla getiriyor: Yaşamın sınırları neler ve bunları hangi etmenler belirliyor?
Yüksek sıcaklıkların, biyosferin düşük enerjili derinliklerinde bulunan yaşamı uzun vadede nasıl etkilediğini anlamak için, denizin derinliklerinde geniş çaplı sondajların yapılması gerekiyor.
Çalışmanın lideri ve MARUM’da çalışan profesör Kai-Uwe Hinrichs şöyle açıklıyor: “Şimdiye kadar sadece birkaç bilimsel sondaj bölgesinde, çökeltilerdeki sıcaklıkların 30 derece Celsius’u geçtiği derinliklere ulaşıldı.
Bu sebeple S-Limiti Seferi’nin hedefi, 120 derece Celsius’a kadar ulaşan sıcaklıklara sahip çökeltirelerde bin metre derinliğinde delik açmaktı ve biz de bunu başardık.”
Araştırma çalışması; uzayın dış kısımlarındaki yaşam arayışında olduğu gibi, Dünya’daki yaşamın sınırlarını belirlemenin de büyük teknolojik güçlükler barındırdığını söylüyor.
JAMSTEC’in eş baş bilim insanı Fumio Inagaki, “Şaşırtıcı şekilde, mikrobiyal popülasyon yoğunluğu sadece 45 derece civarı bir sıcaklıkta çöküyor” diyor.
“Bu büyüleyici bir durum; yüksek sıcaklıktaki okyanus tabanında, neredeyse hiç yaşamın bulunmadığı geniş derinlik aralıkları var.
Fakat sonrasında daha derin ve çok daha sıcak olan; 120 derecelik bir sıcaklığa kadar çıkan bölgelerde yeniden hücrelerin ve mikrobiyal faaliyetin olduğunu keşfettik.”
Spivack, kendisi ve URI okyanusbilim fakültesi’nin yardımcı dekanı okyanusbilim profesörü David Smith’in yaklaşık 20 yıl önce aynı bölgeye düzenlenen bir sondaj seferine katıldığını söyleyerek, projenin kendisi için köklerine geri dönmek gibi olduğunu söylüyor.
Önceki sefer, derinlere gömülü deniz biyosferine yönelik yapılan bu çalışmanın başlamasına yardımcı olmuş.
Spivack, şimdiki projede ise araştırma takımının topladığı örnekler üzerindeki çalışmaların devam edeceğini söylüyor.
“Ay’dan topladığımız örnekleri incelemek için gereken teknolojinin geliştirilmesi birkaç yıl sürdü.
Aynı şey, okyanusun derinliklerindeki çökeltilerden alınan bu örnekler için de geçerli olacak. Araştırmamızı devam ettirmek için şimdi bu teknolojiyi geliştiriyoruz.”