Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin İstanbul Su Durum Raporunda “İstanbul’u besleyen içme suyu kaynaklarını yerle bir edecek ‘Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapı Alanları’ projeleriyle birlikte İstanbul, ‘Susuz Bir İstanbul’ projesine dönüşmektedir” denildi.
TMMOB’a bağlı Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi, İstanbul Su Durum Raporunu açıkladı.
Yanlış kentleşme politikalarından dolayı İstanbul’un nüfusunun her geçen gün yüksek bir oranda arttığına değinilen raporda, bu artışın ortaya çıkardığı en büyük sorunlardan birinin de su sorunu olduğu ifade edildi.
Raporda, “Yanlış kentleşme politikalarına ilave olarak yanlış su politikalarının da eklenmesiyle ‘susuzluk’ İstanbul’un kapısına dayandı” denildi.
Doluluk Oranı %20’nin Altına Düştü
Bianet’in haberine göre; İstanbul’un daha önce şahit olmadığı boyutta bir kuraklık ile karşı karşıya olduğuna değinilen raporda, baraj doluluk oranlarının henüz bu yılın başında %20’nin altına kadar düştüğü hatırlatıldı.
“İstanbul’un sınırlı su kaynakları gerektiği gibi korunmaz ve şehir yanlış politikalarla büyürken, mevcut sorunlar yeterince büyük değilmiş gibi İstanbul’u besleyen içme suyu kaynaklarını yerle bir edecek ‘Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Yapı Alanları’ projeleriyle birlikte İstanbul, ‘Susuz Bir İstanbul’ projesine dönüşmektedir” ifadeleri kullanıldı.
7 Başlıkta İstanbul’da Su
ÇMO’nun raporunda İstanbul’daki su sorunu tüm yönleriyle ele alınarak değerlendirme ve tespitler yapıldı, sorunların çözümüne yönelik öneriler sunuldu.
Rapor şu 7 başlık altında derlendi:
- İstanbul’un mevcut içme suyu durumu
- İklim değişikliğinin İstanbul su kaynaklarına etkisi
- Melen Projesi
- Kanal İstanbul
- Yağmur Suyu Toplama, Biriktirme ve Geri Kazanımı
- Gri Su ve Atık Su Geri Kazanımı
- Desalinasyon
Su Durumu
Rapora göre, İstanbul’un 2019 yılı kayıp kaçak oranı %22,32 olup bu oranın çok büyük bir kısmı fiziksel kayıplardan oluşuyor. Öte yandan, dünyada kabul edilebilir kayıp kaçak oranı %5-10 aralığında. Raporda “Bu kayıp kaçak oranının düşürülmesi için gerekli planlamaların ve yatırımların en kısa sürede yapılması gerekmektedir” deniliyor:
- Kirli su kaynaklarından İstanbul’un su ihtiyacını karşılama projeleri kesinlikle planlanmamalı. (Sakarya Nehri vb.)
- Orta ve uzun vadede yıllık 3 milyar m3 yağış alan İstanbul’un su toplama havzalarının korunması ve de genişletilmesi konusunda havza planları yapılmalı.
- Orman alanı kıyımı durdurularak yeşil alanların ve tarım arazilerinin yapılaşmaya açılması engellenmeli.
- Avrupa yakasında bulunan su havzalarının “Mega Projeler” ile yapılaşmaya açılarak, Anadolu yakasından da su temin edilmesi planlanmaktadır. “Avrupa yakasındaki havzalara gerek kalmayacak” anlayışı kentin su kaynaklarını teker teker yok etmektedir. Bu planlanan çalışmalardan da anlaşıldığı gibi, su politikalarının temeli kent halkına su sağlamak değil yeni rant kapısı olacak şekilde su havzalarını yapılaşmaya açmaktır.
Melen Barajı
- “İstanbul suyu sigorta altında, 2071 yılına kadar su problemi yok” şeklinde tanımlanan ve JBIC tarafından 1 milyar dolar kredi ile yapımı devam eden “Büyük İstanbul Su Temin Projesi” Melen su sistemi, çözüm olmaktan daha çok çözümsüzlüğe dönüşmektedir. Bu durum yöneticiler tarafından görülmemekte olup yanlış su politikalarına ısrarla devam edilmektedir.
- Melen Barajı’nın 2025-2026 yılından önce devreye giremeyeceği gerçeği göz önüne alınarak planlama yapılmalıdır. Melen havzasında bulunan bütün kirletici atık su kaynakları ve arıtılmış sular, havza dışına çıkarılmalıdır. Bölgede bulunan “Katı Atık Bertaraf Tesisi” kapatılarak farklı amaçlar için değerlendirilmeli, bölgede toplanan katı atıklar havza dışında Katı Atık Bertaraf Tesislerine gönderilmelidir.
İklim Krizi
- İstanbul’da sonbahar ve kış aylarının başlarında hava sıcaklıklarının mevsim normalleri üzerinde seyretmesi sonucu kuraklık haberleri yerel ve ulusal haberlerde yer almaya başladı. Yağışların mevsim normallerinden düşük olması sebebiyle barajlardaki doluluk oranlarının kritik seviyelere gelmesi kamuoyunun odağına yerleşmiştir.
- Dünyada insan kaynaklı seragazı emisyonlarındaki artıştan kaynaklanan iklim değişikliği en öncelikli olarak nüfusun büyük bir kısmının yaşadığı İstanbul gibi mega kentlerde etkisini daha çok gösterecektir. Kurumların yapmış olduğu farklı küresel seragazı emisyonu öngören senaryolar ile üretilen iklim değişikliği projeksiyonlarına göre; Türkiye’nin iklim değişikliği açısından riskli bir bölgede yer aldığı görülmekte ve İstanbul’da sıcaklığın artması, yağışların azalması ve kuraklık dönemlerinin uzaması beklenmektedir. İklim değişikliğinin yaratacağı kuraklık açısından İstanbul’da su yönetiminin gözden geçirilmesi ve iklim değişikliğiyle uyum içerisinde olacak çalışmaların yapılması büyük önem arz etmektedir.
- Türkiye belli periyotlarda ortalama yağışın altında bir yağış almaktadır. Bu kuraklık dönemleri geçmişten günümüze dek sürekli tekrar etmiştir, fakat bu durumun bilinmesine rağmen yerel ve merkezî su yönetimlerinin bu konuyla ilgili bir çalışmasının olmadığı ortadadır. İlerleyen senelerde benzer durumların yaşanmaması için su yönetimlerinin bu durumlara karşı gerçekçi projeleri en kısa sürede hayata geçirmeleri gerekmektedir.
Kanal İstanbul
- Kanal İstanbul olarak tanımlanan Su Yolu, Yenişehir Rezerv Alanları olarak tanımlanan Yenişehir Yapı Alanları ve yapımı tamamlanan 3. Havalimanı projelerinin Avrupa yakasının su ihtiyacını karşılayan su havzalarında önemli bir tahribata neden olacağı görülmektedir. Havzalarda yaşanan bu yıkımın etkileri sadece projelerin gerçekleştiği bölge ile sınırlı kalmamakta, oluşan su ihtiyacını karşılamak için başka bölgelerde planlanan su projeleri de ayrı birer sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
- 5461 km²’lik İstanbul ili yüzölçümünün %46’sı su havzalarından oluşmaktadır. Kanal İstanbul, 3. Havalimanı ve Yenişehir yapı alanları kentin yaklaşık %7’si kadar bir alanı kaplamakta ve tamamı, Avrupa Yakası su havzalarını yok etmektedir. İstanbul’da Avrupa yakasında su toplama havzalarını ve baraj hacimlerini azaltacak Yenişehir Yapı Alanı ve Kanal İstanbul Projesi’nin İstanbul için cinayet olacağı bilinmeli ve kesinlikle iptal edilmelidir.
Desalinasyon Sistemleri
Rapora göre, hızla artan nüfus, su kirliliği ve çölleşme yüzünden yüksek kaliteli su kaynaklarının tükenmesi artan ihtiyacın başlıca nedenleri. Öte yandan, suyun tüketiminin kontrolü ve korunması, dağıtımı ve depolanmasının iyileştirilmesi, arazi iyileştirme, arıtma ve yeniden kullanma, daha az su tüketen ürün kullanmak, yeni kaynakları kullanmaya başlamak gibi konuları kapsayan su probleminin pek çok çözümü var. Bu kapsamda alternatif su kaynakları bulmak adına yeni teknolojilerin geliştirilmesine hız verildi ve yine bu amaçla desalinasyon (tuzsuzlaştırma) sistemleri kullanılmaya başlandı. Özellikle kuraklık ve İstanbul barajlarındaki su seviyelerinin düşmesi sebebi ile Türkiye’de de desalinasyon sistemleri gündeme geldi:
- Havzaların ve su kaynaklarının korunması, su tasarrufu, yağmur suyunun toplanıp, depolanıp kullanılması, gri su ve atık suların geri kazanılması durumunda bile su eksikliği oluşursa, son çare olarak desalinasyon (deniz suyu arıtma) sistemleri kurulmalıdır.
- İstanbul sahillerinde yüzey suyu maalesef arıtma tesislerinin gerektiği gibi çalıştırılmaması nedeni ile çok kirlidir ve sadece ters ozmos ile arıtımı mümkün görünmemektedir. Daha derin sular nispeten daha temiz ama çok tuzludur, bundan dolayı ters ozmos sistemleri %50-55 verimle çalışabilir. Deniz suyu alınacak noktaların iyi seçilmesi ve konsantre deşarjı ile deniz kirliliğinin önlenmesi gereklidir. Ayrıca SWRO tesislerinin yüksek enerji sarfiyatları olduğu da kesinlikle unutulmamalıdır.
- İstanbul’un su depolama kapasitesinin %10,21 ‘ini karşılayan Sazlıdere Barajı, Kanal İstanbul projesinin hayata geçmesi halinde tamamen yok olacaktır. Keza Terkos gibi İstanbul su ihtiyacının %18,68’ini karşılayan bir barajın havzasında da önemli kayıplar yaşanacaktır. Ayrıca Kanal İstanbul kapsamında açılacak kanal sebebi ile barajın tuzlanma riski de vardır. Bunun gerçekleşmesi durumunda İstanbul’a su sağlayan barajların %28,89’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. DSİ raporunda “stratejik rezerv olan akiferlerin” etkileneceği belirtilerek, Kırklareli akiferinin tuzlanacağı, dolayısıyla proje alanı dışında Trakya yer altı sularının da olumsuz etkileneceği değerlendirmesi yapılmıştır. Bölge yer altı suları ve Kırklareli akiferi tuzlanacak, dolayısıyla proje alanı dışında Trakya yer altı suları da kullanılamaz hale gelecektir.
Gri Su ve Atık Sular
- Su kaynaklarının azalması sebebiyle gri su ve atık suların geri kazanımı özellikle önem kazanmıştır. Yeni yapılacak binalarda gri su kullanımına yönelik politikalar üretilmeli ve gri su kullanımı teşvik edilmelidir. Gri su kullanımı ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Atık su geri dönüşümünün uygulanabileceği endüstriyel sektörler belirlenerek, geri dönüşümü teşvik ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. (Örnek olarak; araç yıkama, metal sanayi, tekstil sanayi vb. atık su geri dönüşüm çözümlerinin sektöre sunulması).
Yağmur Suyu
- Yağmur suyunun kanalizasyona verilerek arıtmalara gitmesi veya denize deşarj edilmesinin engellenmesi, hiç değilse minimize edilmesi konusunda çalışmalar yapılmalı ve mümkün olan en kısa zamanda hayata geçirilmelidir.
- Yağmur sularının ayrık toplanarak uygun bir arıtma sonrası barajlara iletilmesi, ayrıca binalar, sanayi kuruluşları, havaalanları vb. alanlarda yağmur suyu hasadının teşvik edilmesi için gerekli çalışma programları ve yasal düzenlemeler hazırlanmalıdır.
İstanbul’da Su
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, 16 Şubat itibariyle İstanbul’a verilen su miktarı 2 milyon 693 bin metreküp oldu. 17 Şubat itibariyle içme suyu kaynaklarındaki doluluk oranı %48,28’e yükseldi. Aynı verilere göre, barajlardaki su seviyesi 8 Ocak’ta 519,16’ya kadar gerilemişti.
Türkiye son yılların en kurak kışını geçirirken birçok kentte sıcaklık rekoru kırıldı. İstanbul başta olmak üzere birçok kentte baraj ve doğal oluşum göllerde sular gözle görülür şekilde azaldı.
Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil, hatta tam tersine yılda kişi başına düşen bin 519 m3’lük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülke konumunda. Ayrıca, Türkiye nüfusunun 2030’da 100 milyona ulaşacağı ve kişi başına düşen su miktarının bin 120 m3’e gerileyeceği öngörülüyor. Bu öngörüler, Türkiye’nin “su fakiri” olma yolunda ilerlediğine işaret ediyor.
İklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkilerin artışıyla beraber yaşanacak kuraklık da Türkiye için çok önemli bir risk konumuna geliyor.