Deniz Çayırları, Atmosferdeki Karbon Fazlasını Depolayabilir Mi?

Birleşmiş Milletler’in (UN) İklim Değişimi Konulu Hükümetlerarası Panel’inde göre, iklim değişimine bağlı bir felaketten kaçınmak için ivdeilikle bazı değişikliklere imza atılması gerekiyor.
Sera gazlarının üretimini azaltmak için çeşitli aksiyonlar halihazırda alınmakta olmasına rağmen, birçok tahmine ve öngörüye göre bunlar yeterli olmayacak.
Dolaylı yoldan atmosferdeki kirleticilerin miktarını ciddi şekilde azaltabilmek adına yeni yolların bulunması büyük önem taşıyor. İngilizcede carbon sinks olarak da bilinen “Karbon çukurları” ve büyük miktarda karbon dioksit soğurup depolayabilen ekosistemler, bu iş için ideal. İlkesel açıdan, tüm organizmalar, yani tüm hayvanlar, bitkiler, algler, bakteriler ve diğerleri karbondan oluşur ve dolayısıyla bir karbon çukuru rolü üstlenir. Misal olarak bir ağaç hayatta kaldığı müddetçe boyunca karbon emer ve depolar.
Tropikal ormanlarda bulunan ağaçların hepsinin toplam hacmi düşünülürse, birçok insanın bir karbon çukuru düşündüklerinde akıllarına böyle ormanların gelmesi pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Fakat ağaçlar kesilip oduna dönüştürüldüklerinde, ağaçlardaki karbon gazı salınacak ve karbon dioksit şeklinde havaküreye gidecek anlamına geliyor. Yani bir orman her ne kadar verimli sayılabilecek bir karbon çukuru olsa da, karbonu ormanda tutma kapasitesi bir miktar sınırlıdır. Yine de Güney Danimarka Üniversitesi’nden Marianne Holmer ve ekibi tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma, en verimli karbon depolama ekosistemleri sıralamasında, ormanların beşinci sırada geldiğini ortaya kondu. Listedeki sıralamada ilk dört ise şu şekilde karşımıza çıkıyor: Tuzlu bataklıklar, mangrov (rizofora, hindistansakızağacı) ormanları, deniz çayırları ve en iyisi de tundra. Tundra, sıcaklıkların ağaç yetişmeyecek kadar düşük olduğu ve arazinin otların ya da yosunların egemenliğinde olduğu kutuplarda ve dağlık bölgelerde bulunur. Karbonun büyük bölümü donmuş toprakta depolandığından, tundranın çok verimli bir karbon çukuru olmasını sağlamakta. Bununla birlikte yükselen sıcaklıklar, dünyanın pek çok bölgesinde tundraları eritmekte ve depolanmış karbonu havaküreye geri salmakta. Sonuç olarak, tundranın karbon depolama kapasitesi de düşüyor. Ormanların ve tundraların karbon depolama kapasitesi azalırken, sıklıkla unutulan bir başka ekosistem giderek daha fazla akla gelmeye başlıyor: Deniz çayırları.
Deniz çayırı bitkileri, oksijeni tükenmiş durumdaki deniz tabanında karbonu emme ve depolama konusunda üstün bir kapasiteye sahiptir. Karbon, deniz tabanında, karada olduğundan çok daha yavaş ayrışır. Tabandaki oksijensiz çöküntü, karbonu, yüzlerce yıl boyu gömülü kalabilecek ölü bitkilerin artıklarına hapseder. Ne yazık ki deniz çayırları, dünyanın her yanında insan etkinliğine bağlı olarak azalmakta. Bu çayırların yeniden oluşturulması, okyanuslarımızın karbon depolama potansiyelini büyük ölçüde artırmamızı sağlayabilir. Bir deniz çayırının içinde tutabileceği net karbon miktarını etkileyen çok sayıda etken var ama kaba hesaplamalara göre, eğer bir hektarlık bir deniz çayırı oluşturursak, bu en azından on hektarlık karasal ormana denk olacak; hatta koşullara bağlı olarak kırk hektarlık bir ormanın tuttuğu kadar karbon dahi tutabilecek kapasiteye sahip.
Çok geniş alanlara deniz çayırı ekmek, gayet yapılabilir bir iş çünkü bu bitkiler yosun değil; tıpkı karadaki bitkiler gibi çiçekleri, yaprakları ve kökleri olan bitkiler. Bunun anlamı da şu: Deniz tabanına ekilebilecek tohumlar üretiyorlar ya da dalgıçların dikebileceği sürgünler veriyorlar. Deniz çayırlarının oluşturulması için yeni teknikler geliştirmek amacıyla Danimarka çevresinde çalışmalar yapan bir de proje yürütülüyor: Novagrass Projesi. Dünyada yaklaşık 60 farklı deniz çayırı çeşidi olsa da, proje kapsamında çalışan bilimciler Erişte Otu (Lat. Zostera marina) üzerinde yoğunlaşıyor.