Doğal Mineralli Sular Gelişmiş toplumlarda içme suyu olarak özellikle şehir şebeke suyu yanında şişelenmiş veya paketlenmiş mineralli su veya doğal kaynak suyu içilmesi söz konusudur ve bu günümüzde gittikçe yaygınlaşmaktadır. Örneğin, Almanya’da mineralli su tüketimi kişi başına yılda 150 litredir. Avrupa ortalaması 100 litre/yıl düzeylerindedir. Ülkemizde ise 1990 başlarında mineralli su tüketimi kişi başına yılda 200 mililitre (bir bardak) düzeylerindeyken, günümüzde ancak 3 litreye (15 bardağa) ulaşmıştır.
Doğal mineralli sular şehir şebeke suyundan ve diğer içme suları ve şişelenmiş diğer sulardan farklı nitelikler taşırlar. Doğal mineralli sular yeraltındaki çevrimleri sırasında toprakta bulunan birtakım element ve maddeleri çözündürürler. Bu yüzden, belirli düzey ve oranlarda mineraller ve birtakım eser elementler ve diğer bazı bileşikleri de çözünmüş olarak taşırlar. Bunlar arasında insanda beslenme fizyolojisinde rol oynayan ve olumlu etkileri olanlar da vardır.
Diğer yandan, bazılarının insan sağlığı üzerinde olası olumsuz etkileri, bazılarının da su kalitesini olumsuz etkilemeleri nedeniyle, mineralli suların içersinde belirli elementlerin, belirlenmiş sınır değerler üzerinde bulunmaları istenmez. Doğal mineralli sular ve kaynak suları, su çevrimi sırasında yeraltında, meteorolojik sular ile magma kaynaklı suların değişik oranlarda karışması ile oluşurlar. Bu doğal süreçte, yeraltında farklı biçimlerde rezervuarlarda mineralli su depolanır.
Uygun kırık hatları veya jeolojik yapılar olan bölgelerde yeraltındaki mineralli sular kendiliğinden yeryüzüne çıkarak doğal mineralli su kaynaklarını oluştururlar. Günümüzde yeraltında hidrojeolojik etüdlerle saptanan mineralli sular bu rezervuarlardan sondaj ile yapay olarak da yeryüzüne alınabilmektedirler.
Mineralli sular oluşma süreçleri sırasında insan aktiviteleri sonucu toprağa karışan kirleticilerden (örneğin atık ve kanalizasyon suları, gübreler, sanayi maddeleri, deterjanlar gibi evsel atıklar, pestisitler gibi tarım ilaçları) korunmuş haldedir. Başka bir deyişle günümüz dünyasının olumsuz bir gerçeği olan biyolojik ve kimyasal kirleticiler doğal mineralli sulara bulaşmamalıdır. Doğal mineralli su kaynaklarının korunmalarının yasal zorunluluk haline getirilmesinin gerekçesi de bu nedene dayanır.
Bir mineralli suyun kimyasal kompozisyonu, debisi, çıkışı ve sıcaklığı uzun yıllar değişmeden aynı kalır. Yalnızca, küçük doğal dalgalanma döngüleri görülür ama, temel kimyasal bileşenleri önemli bir değişim göstermez. Doğal mineralli sularda kimyasal bileşim, debi ve sıcaklık değişmezliği iki açıdan önem kazanır. Birincisi, doğal oluşum sürecinin sürekliliğini ve sabitliğini gösterir. İkincisi, kullanım ve tüketimde içerik kalitesi ve güvencesi sağlar.
Doğal mineralli sular kimyasal ve mikrobiyolojik olarak temizdirler. Geçerli standartlarda izin verilenler dışında herhangi bir arıtma işlemine tabi tutulmaları söz konusu olamaz. Orijinal temizliklerini garanti altına alan koşullarda toplanmaları ve özel hijyenik koşullara ve önlemlere uyularak kaynaklarının çıkış noktasına yakın bir tesiste paketleniyor ve şişeleniyor olmaları da bu özelliklerini korumaya yöneliktir. Mineralli su bu kadar önemliyken şehir şebekesinden çeşmeye gelen kimyasal atıklardan arındırmak için biz Royal Green su arıtma cihazını tasarladık ve 8.5 ph değerine sahip olan Royal Green su arıtma cihazımız 8 aşamadan geçerek en son çeşmeye mineralli saf temiz su gelecektir. Kireci, kimyasal atiklari, gözle görünmeyen mikroorganizmalari tek tek filtrelerden geçiren Royal Green size sağlıklı mineralli bir su sunmaktadır.