“Mineralli su fazla tüketilmemelidir” (Yanlış): Mineralli suların içerdiği yeraltında oluşum sürecinde erimiş halde tutulan mineraller, içme sonrasında mide ve bağırsaklarda kolaylıkla emilerek vücudumuza alınır ve bir dizi hayatsal faaliyette önemli rol oynarlar. Mineralli su özellikle çocuklar, gençler, hamile ve menopozdaki hanımlar ile yaşlıların daha çok ihtiyaç duyduğu kalsiyum, magnezyum, sodyum ve fluorür gibi minerallerin alınmasında “gizli” bir kaynaktır. Günde 2.5-3 litre kadar su ve sıvı alınması fizyolojik beden fonksiyonları ve sağlıklı bir günlük yaşantı için gereklidir. Bu miktarın en az 1 litresinin mineralli su gibi doğal ve yararlı bir sıvıyla karşılanması tercih edilmelidir.
“Mineralli su ve soda aynı şeydir” (Yanlış): Bu yanlış “inanış”, ne yazık ki sadece Türkiye’de söz konusudur. Lokantada, markette, kafeteryada mineralli su istediğinizde çoğunlukla, “maden suyu mu?” sorusu ile karşılaşırsınız. Ancak soda isterseniz, mineralli su getirilmesini garantiye almış olursunuz. Oysa mineralli su ve soda farklı şeylerdir. Doğal mineralli su, doğal su çevrimi sürecinde yeraltında oluşur ve toprakta bulunan birtakım element ve maddeleri çözünmüş halde içerir. Uygun kırık hatları (faylar) veya jeolojik yapılar olan bölgelerde yeraltındaki bir mineralli su kendiliğinden yeryüzüne çıkabildiği gibi, rezervuarından sondajla da yeryüzüne alınabilir. Çıkarıldığı yerde, doğal niteliğiyle, mineral kompozisyonu ve içeriği değiştirilmeden şişelenir. Soda ise ABD’de çok yaygın tüketilen yapay bir içecektir. İşlenmiş suya (şebeke suyu), litresinde en az 750 mg. düzeyinde soda (sodyum bikarbonat) ve litresinde 2-4 gr. düzeylerinde karbondioksit katılıp şişelenerek üretilir.
Mineralli su değişik mineraller içerir. Oysa soda sadece sodyum ve bikarbonat içerir. Deyim yerindeyse, soda “hormonlu” domates, mineralli su ise “doğal” domatestir.
ABD’de hipertansiyon rahatsızlıklarında yüksek sodyum içeriği nedeniyle sodanın tavsiye edilmemesi, Türkiye’ye mineralli suyun tavsiye edilmemesi şeklinde yansımıştır. Oysa, her şeyden önce mineralli su soda değildir, üstelik çoğu mineralli su kalp ve damar sağlığı için son derece yararlıdır ve tansiyonu düşürücü etkiye sahiptir. Türkiye’deki mineralli sular da hipertansiyonlu kişilerce rahatlıkla tüketilebilecek niteliktedir.
“Çocuklar mineralli su içmemelidir” (Yanlış): Mineralli sular tüm yaş dönemlerinde olduğu gibi, sağlıklı bir çocukluk için de vazgeçilmez bir sağlık ürünüdür. Özellikle uygun düzeylerde kalsiyum ve fluorür içeren mineralli sular kemik ve diş gelişiminde büyük destek sağlarlar. Çocuklar “gazlı” içecekler yerine mineralli su içmeye teşvik edilirse, yaşam boyu sağlıklı kemiklere ve çürüksüz dişlere sahip olabilirler.
“Mineralli su cildi bozar” (Yanlış): Mineralli suların uygun düzeylerde taşıdıkları mineraller birçok sistem ve organ fonksiyonlarında yaşamsal rol oynar. Sağlıklı, düzgün ve gergin bir cilt için de yeterli miktarda su ve mineralli su alınması gerekir. Mineralli suların “genç” bir cilt için oynadıkları rol, dıştan tatbik ile güçlendirilebilir. Birçok güzellik ve kozmetik ürününün üretim sürecinde mineralli su kullanılmaktadır. Başka bir işleme tabi tutulmadan, doğal haliyle şişelenip sprey olarak kullanılan mineralli su da hem etkili bir kozmetik ürün hem de sağlıklı bir cilt temizleyici ve nemlendiricidir.
“Mineralli su böbrek taşı yapar” (Yanlış): Bu görüşün aksine, böbrek taşlarının oluşumunda ana neden, yetersiz miktarda su ve mineralli su tüketimidir. Başka bir deyişle, yaşam boyu düzenli ve yeterli miktarda su ve mineralli su içmeyen insanlarda böbrek taşı oluşma riski daha yüksektir. Bunun da ötesinde, böbrek ve idrar yolu taşı oluşmuş insanların günde 2 litre kadar mineralli su tüketmeleri özellikle tavsiye edilir; çünkü özellikle bikarbonat içeriği yüksek olan mineralli sular en sık rastlanan taş tipi olan ürat taşlarının oluşumunu önleyebilmektedir. Ayrıca günümüzde böbrek taşlarının ameliyatsız uygulamalarla kırılmasından sonraki dönemde de mi-neralli su içme kürleri kullanılmaktadır.
“Mineralli su kaynağında içilmelidir” (Yanlış): Mineralli su, şişe kapağı açılmadığı sürece kaynağındaki orijinal doğal mineral kompozisyonu ve temizliğini korur. Şişelenmiş mineralli sularda dolumdan belli bir süre sonra, şişelenme sırasında “basılan” karbondioksit gazının kapaktan ve özellikle plastik ambalajdan “kaçması” riski vardır. Raf ömrü olarak da ifade edilen son kullanma tarihi geçince, karbondioksitin düzeyi ve ona bağlı olarak da içimi kolaylaştırıcı etkisi azalacağından, içme sırasında mineralli su tadının değişik ve “bozulmuş” algılanması söz konusu olabilir. Aslında şişelenen mineralli suyun hem mineral kompozisyonunun hem de hijyenik niteliğinin korunmasında içerdiği karbondioksit gazının etkili olduğu bilinmelidir.
“Mineralli su asitlidir” (Yanlış): Tam aksine, mineralli sularda mide asidini tamponlayan bikarbonat bulunmaktadır. Mide ekşime ve yanmalarında halk arasında çok iyi bilinen maden suyunun yararlı etkisi de buna bağlıdır. “Asitli” denilen içeceklerin ortak özelliği ise karbondioksit gazı içermeleridir. Bu tür “gazlı” içecek üretiminde, içimi kolaylaştırıcı ve içeriği sabitleştirici etkileri nedeniyle karbondioksit gazı şişeleme sırasında içeceğe eklenir. Mineralli sulara da aynı nedenlerle karbondioksit “basılır.” Karbondioksit gazı dilimizle temas ettiğinde geçici olarak tat algılayıcılarını uyuşturduğu için, mineral tadı algılanmasını baskılayarak içimi kolaylaştırmaktadır. Gazı “kaçmış” içeceklerin tatsızlaşması, azalmış olan karbondioksit içerikleri yüzündendir. Mineralli sular da dahil tüm “gazlı” ürünlerin soğuk içilmesinin önerilmesi de içecek içinde çözünmüş olan karbondioksitin soğukta daha iyi korunabilmesinden kaynaklanmaktadır.