Neden Bazı Balıklar Sadece Tatlı veya Tuzlu Suda Yaşarlar? Bazı Balıklar Nasıl Her İki Suda da Yaşayabilirler?
Okyanuslarda, göllerde, nehirlerde ve derelerde yaşayan çok çeşitli balık türleri milyonlarca yıl boyunca evrimleşmiş ve tercih ettikleri ortamlara uzun dönemler içerisinde uyum sağlamışlardır. Balıklar, tuzluluk seviyesi toleranslarına göre sınıflandırılmaktadırlar. Japon balığı gibi tatlı su balıkları ve ton balığı gibi tuzlu su balıkları oldukça dar tuzluluk aralığına dayanabilen balıklardır ve “stenohalin” (steno: dar; haline: tuz) türler olarak bilinirler. Bu cins balıklar, doğal ortamlarındakinden farklı bir tuzluluk derecesine sahip sularda yaşayamazlar.
Yaşam döngülerinin belli dönemlerinde geniş bir tuzluluk aralığını tolere edebilen balıklar “örihalin” (eurus: geniş) türler olarak adlandırılırlar. Somon, yılanbalığı, işkine balığı, çizgili levrek ve dilbalığı gibi balıklar tatlı sulardan ve hafif tuzlu sulardan tutun da deniz suyuna kadar değişiklik gösteren çok çeşitli tuzluluk derecelerinde yaşayabilir ya da hayatta kalabilirler. Örihalin balıkların, tuzluluk seviyesindeki yüksek değişimlere dayanabilmeleri için kademeli ayarlanma veya iklime alışma (aklimasyon) sürecinden geçmeleri gerekebilir.
Yeni oluşmuş Dünya yeterince soğuduğunda, yağmurun devamlı bir şekilde yağmaya başladığı iddia edilir. İşte bu yağış, ilk okyanusları tatlı suyla doldurmuştur. Okyanus suyunun sürekli buharlaşıp daha sonra yoğunlaşması büyük kara parçaları üzerine yağmur olarak düşmüştür. Bu durum, okyanusların birkaç milyar yıl sonunda tuzlu hale gelmesine sebep olmuştur. Yağmur suyu, toprak arasına süzülüp toprağı yıkadıkça sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi pek çok minerali çözüp onları tekrar okyanuslara katmıştır.
Omurgalı hayvanlar (balıklar, kuşlar, memeliler, amfibiler ve sürüngenler) eşsiz ve ortak bir özelliğe sahiptirler. Her birinin kanındaki tuz içeriği neredeyse aynıdır. Omurgalı kanı litre başına 9 gram kadar tuzluluğa (yaklaşık yüzde 0,9 tuz çözeltisine) sahiptir. Kandaki tuzların hemen hemen yüzde 77’si sodyum ve klorürken, geri kalanı bikarbonattan, potasyumdan ve kalsiyumdan oluşur. Sodyum, potasyum ve kalsiyum tuzları kalp, sinir ve kas dokularının normal işleyişi için bir hayli önemlidir.
Okyanuslarda, göllerde, nehirlerde ve derelerde yaşayan çok çeşitli balık türleri milyonlarca yıl boyunca evrimleşmiş ve tercih ettikleri ortamlara uzun dönemler içerisinde uyum sağlamışlardır. Balıklar, tuzluluk seviyesi toleranslarına göre sınıflandırılmaktadırlar. Japon balığı gibi tatlı su balıkları ve ton balığı gibi tuzlu su balıkları oldukça dar tuzluluk aralığına dayanabilen balıklardır ve “stenohalin” (steno: dar; haline: tuz) türler olarak bilinirler. Bu cins balıklar, doğal ortamlarındakinden farklı bir tuzluluk derecesine sahip sularda yaşayamazlar.
Yaşam döngülerinin belli dönemlerinde geniş bir tuzluluk aralığını tolere edebilen balıklar “örihalin” (eurus: geniş) türler olarak adlandırılırlar. Somon, yılanbalığı, işkine balığı, çizgili levrek ve dilbalığı gibi balıklar tatlı sulardan ve hafif tuzlu sulardan tutun da deniz suyuna kadar değişiklik gösteren çok çeşitli tuzluluk derecelerinde yaşayabilir ya da hayatta kalabilirler. Örihalin balıkların, tuzluluk seviyesindeki yüksek değişimlere dayanabilmeleri için kademeli ayarlanma veya iklime alışma (aklimasyon) sürecinden geçmeleri gerekebilir.
Yeni oluşmuş Dünya yeterince soğuduğunda, yağmurun devamlı bir şekilde yağmaya başladığı iddia edilir. İşte bu yağış, ilk okyanusları tatlı suyla doldurmuştur. Okyanus suyunun sürekli buharlaşıp daha sonra yoğunlaşması büyük kara parçaları üzerine yağmur olarak düşmüştür. Bu durum, okyanusların birkaç milyar yıl sonunda tuzlu hale gelmesine sebep olmuştur. Yağmur suyu, toprak arasına süzülüp toprağı yıkadıkça sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi pek çok minerali çözüp onları tekrar okyanuslara katmıştır.
Omurgalı hayvanlar (balıklar, kuşlar, memeliler, amfibiler ve sürüngenler) eşsiz ve ortak bir özelliğe sahiptirler. Her birinin kanındaki tuz içeriği neredeyse aynıdır. Omurgalı kanı litre başına 9 gram kadar tuzluluğa (yaklaşık yüzde 0,9 tuz çözeltisine) sahiptir. Kandaki tuzların hemen hemen yüzde 77’si sodyum ve klorürken, geri kalanı bikarbonattan, potasyumdan ve kalsiyumdan oluşur. Sodyum, potasyum ve kalsiyum tuzları kalp, sinir ve kas dokularının normal işleyişi için bir hayli önemlidir.
Sonuçta, balıklar deniz suyuna, tatlı veya az tuzlu suya adapte oldu ya da kendilerine bu ortamları mesken tuttu çünkü her bir ortam farklı türlere rekabetçi bir avantaj sağlıyordu. Örneğin, örihalin balıkların tatlı ve tuzlu sulara giriş çıkış yaparak bu sayede dış parazitlerinden kurtulabildiği iddia edilmektedir. Ayrıca farklı tuzluluğa sahip ortamlar, yeni ve bol besin kaynakları, avcı hayvanlardan kaçış ve hatta termal sığınak (sabit ısı) olanaklarını da sağlıyordu.