Genel Kategori

Su: insanın en temel hakkı

Su, sadece insanlar için değil, doğadaki tüm canlılar için yaşamsal önem arz eden
temel bir unsurdur. Suyun yaşamsal önemi sebebiyle de, insanlar için temel bir hak olması ve bu hakkın insan hakları kapsamında değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu kabul edilen temel hak ve özgürlükleri içine alır. Bu haklar; ırk, dil, din ve cinsiyet gözetilmeksizin her insanın yararlanabileceği haklardır.
Tüm erkek, kadın ve çocukların temel insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi, 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından benimsenmiştir. Bu bildirge birçok ulusal ve uluslararası yasanın temelini oluşturur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin aşağıdaki ilk üç maddesi suyun temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesine kaynaklık edebilecek nitelikte maddelerdir:

  • Madde 1) Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar, akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.
  • Madde 2) Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir hak gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.
  • Madde 3) Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır.


Her insan gıda, barınma ve su gibi en temel ihtiyaçlarını karşılama imkânlarına sahip
olmayı hak eder. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, suya ilişkin herhangi bir maddenin bulunmamasına rağmen, üçüncü maddede belirtilen yaşam hakkının suyu da kapsadığı savlanabilir. Konu ile ilgilenen birçok kişi de üçüncü madde üzerinde durarak aynı doğrultuda fikir belirtmiştir. Konuya ilişkin araştırma yapan pek çok bilim insanının ortaya koyduğu üzere, su hakkı; insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olması itibariyle yaşam hakkının içinde yer almaktadır. Ayrıca sadece İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde zımni olarak yer almasının dışında su hakkı, diğer sözleşmelerde de özel olarak ele alınmaktadır. İnsan hakları kavramı zamanla genişleyerek su hakkı gibi insan yaşamı için temel nitelikte olan pek çok konuyu da kapsar hale gelmiştir. Birçok uluslararası anlaşma ve sözleşme çok çeşitli insan haklarını tanımlamaktadır. 1966 tarihli “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Üzerinde Uluslararası Anlaşma”, yine 1966 tarihli “Sivil ve Politik Haklar Üzerinde Uluslararası Anlaşma”, “Gelişme Hakkı Deklarasyonu” ve “İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi” gibi anlaşmalar bunların başlıcalarıdır (Tomanbay, 2008:16). Bu tür anlaşma ve sözleşmelerde insan hakları kapsamına dahil edilen diğer bütün temel haklar “su hakkı” ile bağlantılı olan haklardır. Gıda, sağlık ve barınma gibi konularda hükümler içeren bu sözleşmelerde gerek doğrudan, gerek dolaylı olarak su hakkına işaret edilmektedir. Çünkü su, yaşamın temel yapı taşı olarak temiz ve yeterli gıda, sağlık ve tıbbi bakım gibi birçok konuyla doğrudan bağlantılıdır. Su hakkının, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından 2002 yılında yayınlanan “Genel Yorum 15” adlı dökümanla bağımsız olarak ele alınması gerekliliği ortaya konmuştur (Özbilen, 2007:53). Yaşam için önemli olan temel maddelerin özel olarak ele alınması ve bağımsız olarak incelenmesi gerekliliği gündeme gelmiştir. Genel Yorum 15’te de su hakkının yaşama geçmesine dair açıklamalar yapılmıştır. 60 paragraftan oluşan Genel Yorum 15’in ikinci paragrafında yapılan açıklama en önemli bölümdür. Genel Yorum 15’te paragraf iki ile yapılan açıklamada; “herkesin kişisel ve ev içi kullanım için yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziki olarak erişilebilir ve bedeli ödenebilir suya sahip olma hakkı” öngörülmektedir (Özbilen, 2007: 55). Ayrıca “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme”nin 11. ve 12. maddelerinde de su hakkının insan yaşamı için vazgeçilmez olduğu, fiziksel ve ruhsal olarak iyi bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olduğu ifade edilmiştir. Günümüzde yukarıdaki örneklerde olduğu gibi sözleşmelerde suyun önemine ve insanlar için temel bir hak olduğuna dair atıflarda bulunulmaktadır. Suyun temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesi gerekliliği 1970’lerden sonra tartışılmaya başlanmış, uzmanlar tarafından düzenlenen konferanslarda suyun yaşamsal önemine dikkat çekilerek su hakkı gündeme getirilmiştir. Bu konferanslardan bazıları; 1972 tarihli Stockholm Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı, 1977 tarihli Mar Del Plata Birleşmiş Milletler Konferansı, 1991 tarihli Delft Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Sempozyumu: Su Sektöründe Kapasite Geliştirme, 1992 tarihli Dublin Su ve Çevre Uluslararası Konferansı, 1992 tarihli Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’dır. Birbirinin ardılı nitelik taşıyan bu konferanslar neticesinde, su kaynaklarının verimli kullanımına, suyun adil dağılımına ve suyun yönetimine yönelik kurallar belirlenmeye çalışılmıştır. Bu konferanslardan, 1977 yılında yapılmış olan Mar Del Plata Birleşmiş Milletler Su Konferansı’nın alınan kararlar itibariyle ayrı bir önemi vardır. Bu toplantıda alınan kararda, “gelişmişlik düzeyleri ve sosyal ya da ekonomik koşulları ne olursa olsun herkes yeterli miktarda ve temel gereksinmeleri karşılayacak kalitede içme suyuna ulaşma hakkına sahiptir” denilerek açıkça suyun temel bir insan hakkı olduğu kabul edilmiştir (Tomanbay, 2008: 17). Suyu bir insan hakkı olarak kabul etmek için uluslararası düzeyde çaba gösterildiği açıktır.

Seda Özsoy’un Tezinden yararlanılarak yazılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir