Genel Kategori

Ürpertici Rapor, 5 Ülkeden Birinin Ekosistem Çöküşüne Doğru Gidiyor Olabileceğini Öne Sürüyor

Dünyanın sahip olduğu zenginlik, gezegenimizin doğal ekosistemlerine dayanıyor. Uzmanlara göre eğer bunlar çökerse, küresel ekonomimiz de aynı akıbeti paylaşabilir.

İsviçre Re Enstitüsü’nün yayımladığı yeni bir sigorta endeksinde, tüm küresel gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık yarısının (42 trilyon ABD doları civarı), doğal dünyanın sağladığı ürün ve hizmetlere bağlı olduğu bulunmuş.

Ancak bu güçlü temel, dünyanın pek çok yerinde kuma dönüşüyor.

Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Endeksi şeklinde adlandırılan rapor, dünya ülkelerinin beşte birinin şu an kırılgan bir ekolojik zemin üzerinde durduğunu; karasal alanlarının üçte birinden fazlasının insan faaliyetleriyle bozguna uğradığını gösteriyor.

Bu durum, ekosistemleri çökme tehlikesi geçiren 39 ülkenin olması demek. Sebebi ise çoğunlukla biyoçeşitlilikte meydana gelen yaygın azalmalar; bunlar ister ormanların yok edilmesiyle meydana gelsin, ister tarım, madencilik, yüzeysel akış, istilacı türler veya tozlaştırıcılarda görülen bir azalmayla…

Endeks, verilerin tehlike altındaki topluluklara karşı uygun sigorta çözümlerinin bulunmasına yardımcı olması amacıyla; hükümetlere ve ticari kurumlara ekonomileri için önem taşıyan yerel ekosistemlerin durumuna ilişkin temel bir ölçüt sunmak üzere tasarlanmış.

Endekste büyük tarım sektörleri bulunan gelişmekte olan ülkeler (Kenya, Vietnam, Pakistan, Endonezya ve Nijerya gibi), GSYH’leri doğal kaynaklara bağlı olduğu için özellikle tehlike altında. Fakat Güneydoğu Asya, Avrupa ve Amerika gibi “yoğun nüfuslu ve ekonomik açıdan önemli bölgeler” de ekonomik çeşitliliklerine karşın tehlikeye açık durumdalar.

Sıralamanın en üstlerinde, her ikisi de su kıtlığı, tozlaşma ve kıyı koruma sorunlarıyla uğraşan ve dünyanın en büyük ekonomileri arasında olan Avustralya ile Güney Afrika bulunuyor. Türkiye ise Avustralya’nın beş sıra altında, 13. sırada yer alıyor.

Bugüne kadar doğal ekosistemlerinin büyük bölümünü korumuş olan Brezilya ve Endonezya gibi ülkeler bile, doğal kaynaklara büyük ölçüde bağımlı olan ve gelişen ekonomi ile nüfuslara sahip.

Swiss Re Grup İcra Kurulu Başkanı Christian Mumenthaler, “Ekosistemlerin durumunu değerlendirmeye açık biçimde ihtiyacımız var. Küresel insan toplulukları, bu sayede dünya çapındaki ekonomilere yönelik olumsuz etkileri en aza indirebilir” diyor.

“Bu önemli çalışma, bozulan ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliklerin sergilediği ekonomik tehlikeleri anlamada veri tabanlı bir temel sağlıyor.”

Bazı diğer ülkeler doğal dünyaya olan ekonomik bağımlılıklarını hesaplamış olsa da; bu çalışma, meseleyi küresel olarak inceleyen ilk raporlardan biri.

Örneğin Hollandalı finans kurumlarının yaptığı tüm yatırımların %36’sının, bir veya daha fazla ekosistem hizmetine yüksek oranda ya da çok yüksek oranda bağımlı olduğu bulunmuş.

Geçenlerde yayımlanan bir raporda, “Ekosistem hizmetlerinin kaybı, bu yatırımlar için ticari süreçlerin önemli şekilde bozulmasına ve ekonomik kayıplara yol açar” deniliyor.

“En büyük bağımlılık, yer altı ve yer üstü suyu sağlayan ekosistemlerde görülüyor.”

Küresel açıdan bakıldığında, tablo daha umutsuz görünüyor. Yalnızca karasal ekosistemlerin biyolojik çeşitliliğine dayanan yeni endeks, dünya çapındaki ülkelerin doğal kaynaklarını nasıl kâr amaçlı kullandıklarını ve bu durumun karasal alanları nasıl etkilediğini karşılaştırıyor.

Kırılgan ekosistem oranlarına göre sıralanmış ülkeler.

Araştırmacılar 195 ülkenin tamamında doğal yaşam alanı, hava kalitesi, su güvenliği, toprak verimliliği, kıyı koruması, erozyon ve kereste temini gibi 10 ‘ekosistem hizmetinin’ durumunu değerlendirmiş.

Ülkelerin yaklaşık üçte birinin (toplamda tam 60 tane), karalarının yüzde 20’sinden fazlasında kırılgan ekosistemlere sahip olduğu bulunmuş.

Sadece 41 ülke, aynı karasal alanı kapsayan ve bozulmamış ekosistemlere sahipmiş.

Endeks, bahsi geçen ekosistemlerin veya onlara bağlı ekonomilerin başarısızlığa mahkum olduğu anlamına gelmeyebilir. Fakat böyle devam edersek, insan faaliyetleri pekala taşma noktalarına ve ani ekosistem çöküşüne varabilir.

“Ekosistemlerimizi kullanma şeklimizde; yani toplumlarımızı ve ekonomilerimizi işletme şeklimizde, tedarik ettiğimiz şeyleri ve ekosistemlerin yenilenmesini sıklıkla garantiymiş gibi görüyoruz” diye belirtiliyor endekste.

“Biyolojik çeşitliliğinin rolü ve onun ekonomik üretime yaptığı tüm katkılar; devlet kurumlarının, şirketlerin ve diğer paydaşların aldığı kararların parçası olsaydı, ekosistem hizmetlerinin bozulması önemli ölçüde yavaşlatılabilir ve hatta tersine çevrilebilirdi.”

Her ülkenin aynı gemide olmaması, en uygun koruma stratejilerinin ve sigorta çözümlerinin muhtemelen bölgeden bölgeye farklılık göstereceği anlamına geliyor.

Rapor, Hindistan ve Nijerya gibi ülkelerin biyolojik çeşitlilik azalışını derhal ele alması gerektiğini; çünkü her iki ülkenin de yüksek nüfus yoğunluklarına ve doğal ekosistemlere yüksek şekilde bağlı bir GSYİ’ye sahip olduğunu öne sürüyor.

Raporun da sınırları bulunuyor ve yazarlar tahminlerinin mükemmel olmadığını kabul edip, muhtemelen işlerin nasıl gittiğini görmek için her birkaç yılda bir güncellenmesi gerekeceğini söylüyor.

Bununla birlikte rapor, nereye gittiğimizi göstermesi açısından güzel bir dayanak çizgisi niteliği taşıyor. Araştırmacılar ise raporun, “sosyoekonomik faaliyetler konusunda nerede daha dikkatli olunması gerektiğini gösterdiğini; çünkü bu yerlerin tehlike altında olduğunu” söylüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir